İş Yerinin Güvenlik Kurallarına Göre Önlem Alma Borcunun Kanunlardaki Yeri

İş Yerinin Güvenlik Kurallarına Göre Önlem Alma Borcunun Kanunlardaki Yeri

Bilgi Eyl 15, 2022 No Comments

2.3. Önlem Alma Borcunun Kanunlardaki Yeri 

Önlem alma borcu, bağımlı olarak işverenin emir ve otoritesi altında çalışan işçinin modern çağın artan bir şekilde çalışma hayatına soktuğu tehlikelere karşı ruh ve vücut bütünlüğünün korunması için yerine getirilmesi gereken ve her geçen gün daha çok önem kazanan vazgeçilmez bir ödevdir. iş sağlığı ve güvenliği, sadece işverenin sorumluluğunda olan tek taraflı bir görevden ziyade işçinin ve devletin de omuz vermesi gereken hatta toplumun tüm bireylerinin katılmasını gerektiren çok taraflı bir kavramdır.  

Günümüzde işverenin önlem alma borcunu hakkıyla yerine getirmesi iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenebilmesinde tek başına yeterli değildir. İşverenin organizasyonu altında çalışan işçinin alınan önlemlere harfiyle uyması ve iş güvenliğinin önemini kavraması, bunun yanında özellikle hükümetin sosyal devletin gereği olarak ilgili konuda düzenlemeler yapması ve etkin bir denetim sistemi uygulaması, konunun çözümü için çok önemli adımlardır. Saydığımız adımlar arasında tabi ki devletin iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı düzenlemesi ayrı bir öneme ve yere sahiptir. Mevzuatımızda gerek kamu hukukunda gerekse özel hukukta önlem alma borcunun kaynağı niteliğinde birçok düzenleme bulunmaktadır.  

 2.3.1.  Anayasada Bulunan Önlem Alma Borcu Hükümleri

Anayasa’nın değişik maddelerinde, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çeşitli hükümlere yer verilmiştir. İlgili maddelerde her ne kadar işverenin önlem alma borcunun kapsam ve sınırı doğrudan çizilmemiş olsa da, çalışanların genel hatlarıyla iş sağlığı ve güvenliği hakları anayasal güvence altına alınmıştır (Aydemir, 1995:82-83). 

Anayasa’da iş sağlığı ve güvenliğine ile ilişkili maddeler; devletin niteliğini tanımlayan madde 2, kişinin hak ve ödevlerini düzenleyen madde 17, çalışma hakkı ve ödevini düzenleyen madde 49, çalışma şartlarını ve dinlenme hakkını düzenleyen madde 50 ve sosyal güvenlik hakkını düzenleyen madde 60 olarak sıralanmaktadır.    

Anayasa’nın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyeti “insan haklarına saygılı sos­yal bir hukuk devletidir” ibaresiyle devletin sosyal devlet olma gereğiyle çalışanları her türlü tehlikeye karşı korunması gerektiğine işaret etmektedir (Arıcı, 1999:54-55). Bunun için gerekli mevzuatı hazırlamak, öngörülen mevzuatın uygulanması için gerekli teş­kilatı kurmak, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin denetimleri yapmak, gerekirse idari ve cezai yaptırımlar uygulamak Devletin Anayasal görevidir(Arıcı, 1999:54-55). 

Anayasa madde 17/1’de “Herkes yaşama, maddi ve manevi var­lığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”, hükmü ile çalışanın yaşamına müdahalelerin engellenmesinin yanında fiili olarak çalışırken yaşam güvenliğinin de sağlanması amaçlanmıştır (Arıcı, 1999:55-56). Yargıtay bir kararında Anayasa madde 17 ile iş güvenliğinin ilişkisini şöyle açıklamıştır;“…Anayasa’nın 17. Maddesinde ‘yaşama hakkı’ güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde, iş ve sosyal güvenlik mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir” (Yargıtay 10.HD, 29.9.2009 Tarih Esas No:2004/7532 Karar No:2004/24474). Aynı maddede devamla  “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” denilerek işçinin kişiliğinin korunması amaçlanmıştır. Sözü geçen madde muhteviyatı itibariyle iş ilişkisinde işverenin işçiye karşı tavır ve işlemleri için esas oluşturacak niteliktedir (Mollamahmutoğlu, 2008:532).

Can güvenliği olmayan ve huzurlu bir çalışma ortamından yoksun olan işçi ile işverenin arasında çalışma barışının kurulamayacağı göz önüne alınırsa Anayasanın 49. maddesinin “çalışma barışının sağlan­masını kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirleri almak” ibaresiyle dolaylı yoldan olsa da iş sağlığı ve güvenliğinin önemini vurguladığı görülmektedir.

Kadınlar, çocuklar, bedensel ve ruhsal olarak belirli işleri yapamayacak durumda olanlar diğer çalışanlara oranla zayıf, narin ve kırılgan yapıda olduklarından dolayı eş tehlikeler karşısında iş kazasına uğrama ihtimalleri daha yüksektir (Süzek, 1985:23). Bu durum göz önüne alınarak Anayasa’nın 50. maddesi kadınları, çocukları ve sakatları koruyucu düzenlemeler yapabilmek için imkân vermektedir (Arıcı, 1999:57). Her ne kadar iş kazalarının önleme niteliğinde olmasa da işverenin önlem alma borcunun tamamlayıcı unsuru olduğundan dolayı Anayasa’nın 60. maddesi; sosyal güvenlik hakkını da önlem alma borcu ile ilişkili maddeler arasında zikretmek yerinde olacaktır. 

2.3.2. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Kapsamında Önlem Alma Borcu 

Genel itibarıyla işverenin önlem alma borcu dağınık bir şekilde hem özel hukuk da hem de kamu hukukunda yer almaktadır. 30.06.2012 tarihli 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sahip olduğu hükümlerle iş güvenliğinin temel metni olma vasfındadır. Neredeyse bütün maddeleriyle işverenin iş sağlığı ve güvenliği ödevini doğrudan ilgilendiren 6331 sayılı Kanun, işverenin kamu hukukundan doğan önlem alma borcunun kaynağıdır (Güner, 2015:67). 

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunundaki birçok iş sağlığı ve güvenliği ilgili hüküm ve düzenlemeyi ortadan kaldırmakta ve bu Kanun’da olmayan Çalışan Temsilcisi ve Ulusal iş sağlığı ve güvenliği Konseyi gibi yeni düzenlemeler getirmektedir. Esas itibariyle 6331 sayılı Kanun, iş sağlığı ve güvenliğine yeni bir anlayış ve yaklaşım kazandırmıştır (Balkır, 2008:20). 6331 sayılı Kanun modern iş sağlığı ve güvenliği anlayışına paralel olarak (Korkmaz/Avsallı, 2012:155-156) “önleyici yaklaşım” ve “sürekli iyileştirme” prensipleriyle proaktif bir yöntem izlemektedir. Alınan önlemlerle muhtemel iş kazalarına karşı işçileri korumak için önceliği iş kazalarının kaynağı ile mücadeleye veren, kısaca kazayı olmadan önce engellemeyi düstur edinen bir anlayış 6331 sayılı Kanun’da hüküm sürmektedir. Esas itibariyle her zaman önlemek ödemekten daha ucuzdur anlayışı ile bakıldığında iş kazaları ve meslek hastalıkları oluşmadan önce iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almak ve de bunları işyerinde uygulamaya koymak, en doğru, en ucuz, en insancıl, toplumsal barışa katkı sağlayacak en uygun anlayış olduğu çok açıktır. 

İş Yerinin Güvenlik Kurallarına Göre Önlem Alma Borcunun Kanunlardaki Yeri

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinde “İşverenin Genel Yükümlülüğü” başlığıyla işverenin önlem alma borcuna değinmektedir. Kanunu’nun 4. maddesi genel olarak işverenin yükümlülüklerini sıralamakta ve Kanunu’nun devam eden bazı maddelerinde bu yükümlülükler açıklanmaktadır. 6331 sayılı Kanunu’nun 4. maddesinin 1. fıkrasının a bendine göre işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmaların yapılması sorumluluk olarak kendisine yüklemiştir. 

İşverenin çalışanların sağlık ve güvenliğini sağlamak için alması gereken önlemler 6331 sayılı Kanun’da ve Kanuna istinaden çıkarılan yönetmeliklerde düzenlenmiştir.  İşveren çalışanları mesleki risklere karşı korumalı, çalışanlara eğitim ve bilgi vermek dâhil her türlü önlemi almalıdır. İşverenin her türlü tedbiri alma yükümlülüğü her ne kadar sınırsız ve sonsuz kapsamda görünse de; ölçüt çağın fen ve tekniği imkânları dâhilinde mesleki risklerin kabul edilebilir seviyeye[2]*indirilmesi olarak alınmaktadır. Bu kapsamda işveren iş kazasına veya meslek hastalığına sebep olabilecek risklerin bertaraf edilmesi için mümkün olan bütün tedbirleri almalıdır. İşveren iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirme, kurul oluşturma gibi organizasyonel önlemler almanın yanı sıra en üst yöneticiden en alt çalışana kadar herkesi kapsayacak şekilde alınması gereken önlemlerin planlanması ve uygulanması noktasında organize etmelidir. İşverenin organizasyon yapma yükümlülüğü dar kapsamda değerlendirilmemelidir. İşyerinde geçici iş ilişkisi veya alt işverenlik ilişkisi ile çalışanların arasında iş sağlığı ve güvenliği faaliyetlerinin yürütülmesinde koordinasyon görevi de organizasyon yapma yükümlülüğü kapsamında ele alınmalıdır.  

 İşveren mal veya hizmet üretiminde çalışanlarına gerekli koruyucu donanımları sağlamalı bunun yanı sıra çağın fen ve tekniğine uygun yöntemler tercih etmeli, yeterli güvenlik seviyesinde ekipmanlar sağlamalıdır.  İşveren sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmeli ve mevcut durumun iyileştirmesi için çalışmalar yapmalıdır. İşverenin bu sorumluluk kapsamında ilk önce gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almalı, bu önlemlerin iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi noktasında yeterliliğini takip etmeli ve gerekli düzeyde olmayanları yenilemek için çalışmalar yapmalıdır (Kabakçı, 2013:63).  Bu hükmün asıl amacı işvereni sürekli olarak işyerinde iş güvenliği konusunda kendini geliştirmeye ve yenilemeye teşvik etmektir

Türkiye’de genellikle işçilerin bir bölümünün alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uymaktan kaçınması sosyolojik bir gerçektir. Bunun başlıca nedeni eğitim ve denetim eksikliğidir. Bu nedenle tüm önlemlerin alındığı, yeterli eğitim verilerek işçilerde bu konuda bir bilincin oluştuğu işyerlerinde dahi denetim yapılmalıdır (Baycık, 2007:51). İşveren riskleri sürekli gözden geçirmek ve önlemleri devamlı yenilemek zorundadır. Bu da işyerlerinde iş güvenliği alanında sürekli bir yenilenme yaşanmasıyla mümkündür (Akın, 2013:4). 6331 sayılı Kanun işverene işçilerin alınan önlemlere, verilen emir ve talimatlara uyulup uyulmadığını sürekli olarak denetleme görevi vermektedir.  

Söz konusu hükmün devamında işveren risk değerlendirmesi yapmakla yükümlü kılınmıştır. Risk değerlendirmesinin kapsamı ve niteliği 6331 sayılı Kanun’un 10. maddesinde ve detaylı şekilde iş sağlığı ve güvenliği risk değerlendirmesi yönetmeliğinde çizilmiştir. İşyerini etkileyebilecek her tehlike bütün çalışanlar için aynı düzeyde risk içermemektedir. Çoğu zaman işletmenin normal akışı dâhilindeki iş ve işlemler genç, yaşlı, engelli, gebe, emziren, hasta vb. özellikteki çalışanlar için tehlike oluşturabilmektedir.  Bu ve bunun gibi durumların önüne geçilmesi için işveren çalışanlara görev verirken, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önünde bulundurmalıdır. Söz konusu hükmün son kısmında işverenin yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alması gerektiğine, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilediğine ve işverenin, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamayacağına yer verilmiştir.

2.3.3. Borçlar Kanunu Kapsamında Önlem Alma Borcu 

6098 sayılı Borçlar Kanunu m.417 işverenin önlem alma borcu açısından işçinin kişiliğinin korunması ve iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması olarak iki farklı yöne sahiptir. Maddenin birinci bölümü 417/1’de işçinin kişiliğini doğrudan korumak amaç edinilmiştir. Anılan maddeye göre “İşveren hiz­met ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüst­lük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar gör­memeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür”. Maddenin devamında ise işverenin iş sağlığı ve güvenliğini sağlama borcuna “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür” ibaresiyle değinilmiştir (Süzek, 2012:421). Borçlar Kanunu kapsamında sağlık ve güvenlik önlemlerini almayan işverenin sorumluluğunu akdi sorumluluk olarak değerlendirilmekte (Bedük, 2005:42) ve özel hukuk kuralı koyduğu için, ona aykırılık halinde sadece özel hukuk yaptırımı uygulanmaktadır. Başka bir deyimle adı geçen maddedeki önlemleri alma­ması nedeniyle zarara uğrayan işçinin tazminat isteme hakkı bulunmaktadır (Süzek, 1984:178).

2.3.4. Sosyal Sigortalar Kanunu Kapsamında Önlem Alma Borcu 

Sosyal sigortalar mevzuattı iş güvenliğinin temel ilkesi olan iş kazalarını önlemek hususundan ziyade sahip olduğu hükümlerle kazadan sonra rücu ve tazminat konuları ile ilgilidir. Her ne kadar 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda mevcut bulunan hükümler işverenin önlem alma borcuyla doğrudan ilişkili olmasa da, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatını tamamlayıcı nitelik taşımaktadır. Sosyal Sigortalar mevzuatında iş kazası ve meslek hastalığı sonrasında uygulanan yaptırımlar işvereni önlem alma borcunu yerine getirmek zorunda bırakmaktadır (Arıcı, 1999:66). 5510 sayılı Kanun’un 21. maddesi iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almayan işverenin sorumluluklarını düzenlemesi açısından önlem alma borcuyla ilişkili bir hükümdür. İlgili maddede “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir” geçen ibare işverenin iş sağlığı ve güvenliğiile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı davranışı sonucunda meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığına ilişkin kurumun yaptığı giderlerin, Kanunda öngörülen sınırlamayla işverenden istenebileceğini göstermektedir (Ulusan, 1990:51). İlgili maddenin devamında sağlık raporlarının önemine vurgu yapılmakta ve işçinin yaptığı işin özelliği gereği mevzuatta sağlık raporu gerekmesine rağmen rapor alınmamış veya alınan rapor doğrultusunda işçiye ruhen ve fizikken uygun iş verilmemiş ise yapılacak yaptırımlara değinilmektedir.

2.3.5. Umumi Hıfzısıhha Kanunu Kapsamında Önlem Alma Borcu    

1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, oldukça eski bir düzenlemedir. 6 Mayıs 1930 tarihli, 1489 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe gir­miştir. Özellikle işçi ve iş güvenliği hükümleri açısından bakıldığında, sözü geçen Kanun yürürlüğe girdiği döneme oranla oldukça ileri ve yerinde yükümler içermektedir (Ulusan, 1990:51). Kanunun 173-180. maddeleri arasında yer alan hükümlerde on iki yaşından küçük çocukların herhangi bir sınai işletmesinde çalıştırılamayacaklar, on iki yaş ile on altı yaş arasında çocukların çalışma koşulları, gece çalışma düzeni, çalışan kadınların emzirme izinleri gibi konulara yer vermiştir. Kanunun 179. maddesi ise, önlem alma yükümlülüğü ile doğrudan ilgilidir (Aydemir, 1995:84,85).

Sonuç

Kontrolsüz bir şekilde üretmek ve daha fazla kâr elde etme arzusu tarihte sebep olduğu sayısız iş kazası ile iş güvenliği önlemlerinin alınmasının önemini her seferinde ortaya koymuştur. İş kazaları ve meslek hastalıklarından dolayı yaşanan can kayıpları ve yaralanmaların ülke ekonomisinde ve toplum vicdanında açmış olduğu derin yaralar zararın tanziminden çok önlenmesinin çok daha önemli olduğunun anlaşılmasını sağlamıştır. İşyerlerinde çalışanların can ve mal güvenliğinin sağlanması konusunda en büyük sorumluluk işin, işyerinin ve işletmenin yönetim hakkına sahip olan işverenindir. Her ne kadar sorumluluğun büyük bir kısmı işverenin omuzlarında olsa da iş kazaları ve meslek hastalıklarıyla mücadele toplumun bütün kesimlerinin katılması gereken bir ödevdir. Bu noktada işverenin önlem alma borcunu yerine getirmesi yeterli olmayıp, işçilerin alınan bu önlemlere uyması, kendileri ve başkaları için tehlike oluşturmayacak şekilde güvenli davranış içinde bulunmaları gerekmektedir.

 Ülkemizde yerine getirilmesi gereken iş güvenliği önlemlerinin bilinmesine rağmen alınmaması ve alınan iş güvenliği önlemlerine uyulmaması toplumsal bir sorundur. Bu sorunun temelinde ise toplumumuzda iş güvenliği kültürünün hala olgunlaşmamış olması yatmaktadır. Çalışma hayatının paydaşları tarafından iş güvenliği kültürünün gerektiği gibi anlaşılması ve özümsenmesi; ancak toplumun bütün bireylerine mümkün olduğu kadar erken yaşlarda başlamak üzere iş sağlığı ve güvenliği konusunda farkındalık sağlayabilecek nitelikte eğitim verilmesi ile mümkündür. Devlet çağın gereklerini ve çalışma hayatının ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeterlilikte iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı oluşturmak ve bu mevzuatın işyerlerinde uygulanmasını sağlamak zorundadır. Devletin bu sorumluluğunun yanında iş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilmesi için işçi, işveren, devlet ve konunun sosyal taraflarının beraber çalışması gerekmektedir.               

No Comments

Leave a comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir