Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi, üniversite öğrencilerinin aşı olmaları ve aşı olduklarını aşı kartıyla belgelemeleri, bu zorunluluğu yerine getirmeyenlerin ise negatif değerli PCR test sonucunu ibraz etmeleri ve haftada 2 defa PCR testi yaptırmalarına ilişkin işlemi hukuka uygun bularak aksi yöndeki mahkeme kararını bozdu
Mahkemenin Değerlendirmesi
Ülke sınırlarında toplum sağlığı ve gelecek nesillerin sağlığı açısından tehlikeli sayılan herhangi bir salgın hastalık neticesinde; meydana gelen hastalıkla mücadele kapsamında lüzum görülen tedbirler ve toplum tarafından ihtiyaç duyulan tıbbi ve organizasyon yardımları bakımından Devletin asli sorumlu olduğu, bu sorumluluk altında ilçe düzeyinde dahi kurul oluşturulması ve gerekli olan tedbirleri tahdidi olmamak kaydıyla almak hususunda yetki ve görevler verilmiştir.
1593 Sayılı Kanun kapsamında yürütülen bir mücadele kapsamında idare tarafından, koyulan kurallar ve bu kurallara uyulmaması halinde idari işlem niteliğinde bulunan bir karar ile yaptırım uygulanması halinde, genel itibarıyla bu durumun mücadele edilen salgın ve/veya hastalığa özgü tedbirler ve yine bu salgın ve/veya hastalığa özgü yaptırımların nihai karar verici olarak takdir hakkı çerçevesinde belirlendiğinin ve uygun vasıtalarla duyurulduğunun kabulü gerekmekle birlikte; her halde kullanılan takdir yetkisinin hukuka uygun kullanılıp kullanılmadığının idari yargı merciilerinin denetimine tabi olduğu kuşkusuzdur.
Tüm dünyada salgın halini alması nedeniyle ilan edilen Covid-19 küresel salgını kapsamında, ülkemiz sınırları içinde de çeşitli yöntemlerle mücadele edildiği, bu kapsamda, belirli aralıklarla salgın hakkında bilimsel veri ve görüşler dikkate alınarak mücadele yönteminin değiştirildiği, azaltıldığı veya sıkılaştırıldığı, belirlenen bu tedbirlerin uygun vasıtalarla halka duyurulduğu, en genel tedbirin ise toplumu oluşturan bireylerin, yaşam haklarının korunması maksadıyla olağanüstü durumlarda (küresel salgın gibi) durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği ve bunlar için Anayasanın 15.maddesinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği yolundaki düzenleme karşısında aşı ve aşı kartı uygulaması getirilmesi ve Covid-19 aşısı olmayanların PCR testi yaptırılma zorunluluğuna tabi tutulmaları vücut dokunulmazlığını ihlal eden bir işlem olarak kabulünün mümkün olmadığı gibi yapılan uygulamaların yasal dayanağının bulunmadığından da bahsolunamayacağı açık olup, Covid-19 virüsünün yayılmasının önüne geçilebilmesini teminen tedbirler kapsamında tesis olunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmakla, aksi yöndeki değerlendirme ile dava konusu işlemin iptali yolunda verilen Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idare vekilince yapılan istinaf başvurusunun kabulüne, başvuruya konu mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.
T.C.
ANKARA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ
4. İDARİ DAVA DAİRESİ
E. 2022/1704
K. 2022/2974
T. 8.12.2022
İSTEMİN ÖZETİ : Ankara 15. İdare Mahkemesince dava konusu işlemin iptali yönünde verilen 27/05/2022 gün ve E:2021/2371, K:2022/1194 Sayılı kararın; davalı idare vekili tarafından tesis edilen işlemin mevzuat ve hukuku uygun olarak tesis edildiği, kamu sağlığının korunması meşru amacı ve üstün yararı nedeniyle önlemlerin alındığı ileri sürülerek kaldırılması istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Mahkeme kararında hukuka aykırılık bulunmadığı savunularak istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi talep edilmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesince, 2577 Sayılı Kanunu’nun 45. maddesi uyarınca dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü :
KARAR:
Dava; … Üniversitesi öğrencisi olan davacı tarafından, öğrencilerin aşı olmaları ve aşı olduklarını aşı kartıyla belgelemeleri, bu zorunluluğu yerine getirmeyenlerin ise negatif değerli PCR test sonucunu ibraz etmeleri ve haftada 2 defa PCR testi yaptırmalarına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; Rektörlük tarafından, bu şekilde bir işlem tesis edilmiş ise de; söz konusu Anayasal Hakların sınırlanmasının ve genel sağlığın korunması için öngörülen PCR testi şeklinde belirlenen uygulamanın kanuni dayanağının bulunmadığı hususu açık olduğundan, yukarıda yer verilen açıklamalar dikkate alındığında, bu düzenlemenin açıkça Anayasa’ya aykırı olduğu, bu durumda; kişinin temel hak ve hürriyetlerinden olan eğitim ve öğrenim hakkı ile yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının davalı idarece idari bir işlem ile sınırlandırıldığı, konuya ilişkin herhangi bir kanuni düzenlemenin bulunmadığı, kişinin temel hak ve hürriyetlerinin olağan dönemde ancak kanunla sınırlandırılabilmesine ilişkin Anayasal kural dikkate alındığında bu husus göz ardı edilerek tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ‘Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması’ başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasında; “Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 1. maddesinde, ”Memleketin sıhhi şartlarını ıslah ve milletin sıhhatine zarar veren bütün hastalıklar veya sair muzır amillerle mücadele etmek ve müstakbel neslin sıhatli olarak yetişmesini temin ve halkı tıbbi ve içtimai muavenete mazhar eylemek umumi Devlet hizmetlerindendir.” hükmüne yer verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; … Üniversitesi Rektörlüğü tarafından, 2021-2022 Akademik Yılı Covid-19 Kapsamında Uygulanacak Esaslarda öğrencilerin aşı olmaları ve aşı olduklarını aşı kartıyla belgelemeleri, bu zorunluluğu yerine getirmeyenlerin ise negatif değerli PCR test sonucunu ibraz etmeleri ve haftada 2 defa PCR testi yaptırmalarına, yaptırmayanların ise eğitime devam edemeyeceğine karar verilmesi üzerine, bu işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Ülke sınırlarında toplum sağlığı ve gelecek nesillerin sağlığı açısından tehlikeli sayılan herhangi bir salgın hastalık neticesinde; meydana gelen hastalıkla mücadele kapsamında lüzum görülen tedbirler ve toplum tarafından ihtiyaç duyulan tıbbi ve organizasyon yardımları bakımından Devletin asli sorumlu olduğu, bu sorumluluk altında ilçe düzeyinde dahi kurul oluşturulması ve gerekli olan tedbirleri tahdidi olmamak kaydıyla almak hususunda yetki ve görevler verilmiştir.
Bu tedbirlerin tahdidi olarak sayılmamasının ise, Kanun ile korunmak istenen toplum sağlığını tehdit edebilecek sıhhi meselelerin çeşitlilik arz etmesi, (etkileri bakımından) önceden öngörülememesi ve tedbirlerin, baş gösteren her bir salgın hastalık veya toplum sağlığını tehdit edebilecek durum için farklı bir özellik göstermesinden kaynaklı olmaktadır.
Nitekim, günümüzde 1593 Sayılı Kanun’un halen yürürlükte olduğu ve bugün itibarı ile Anayasa ve kanunlarla yürütmekle olduğu kamu hizmeti nedeniyle ilgili idaresi tarafından alınması gerekli görülen tedbirler belirlenerek uygun araçlarla halka açıklanacağı ve yine Kanun’da bu tedbirlere uymayanlara çeşitli yaptırımların uygulanabileceği hususuna da yer verilmiştir.
Ancak, klasik idari yaptırım başlığı altında bu düzenleme, hem yürürlüğe konulduğu dönem itibarıyla (her ne kadar sonradan Kanun hükümlerinin değiştirilmesi mümkün ise de) hem de her bir idari yaptırımın hangi şartlarda uygulanabileceği konusunda bir genellemeye sevk ettiği, diğer bir ifade ile de hangi hastalık bakımından hangi tedbirin uygulanacağı, hastalığın seyri, toplum üzerinde bıraktığı etkisi, yapılan mücadelenin etkisi, tedbirlerin yeterli olup olmadığı, hangi tedbirin gerekli olduğunun her seferinde önceden bilinmesi ve belirlenmesi güç olduğundan bu ve benzeri konularda il ve ilçe düzeyinde örgütlü olan kamu idareleri ve nihayetinde bu idarenin başında olan kişilerin (yöneticilerin) yetkili ve sorumlu kılındığı görülmektedir.
Dolayısıyla, toplum ve gelecek nesillerin sağlığını tehdit eden sıhhi bir meselede, aktarıldığı üzere genel itibarıyla her bir meselenin kendi doğası ve kamu idarecilerinin takdir hakkı çerçevesinde gereken mücadele kapsamında tedbirler uygulanabileceği anlaşılmakla birlikte, alınması kararlaştırılan bu tedbirlerin çeşitliliği ve seviyesi (yaptırım tehdidi) farklı olabilmektedir.
Ancak, günümüz mer’i mevzuatı çerçevesinde bireylerin sahip olduğu ve Anayasa ve Kanunlarla koruma altına alınan hakların, ki bu temel hakların kısıtlanmasının sıkı kurallar ve durumlara bağlandığı bilinmekle, kısıtlanması sonucunu doğuracak ve idari nitelikli olan bir yaptırımın da (işlemin) aynı şekilde sıkı kurallar ve durumlar kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu sebeple, değerlendirmeye alınan Kanun hükümleri için, toplum sağlığı açısından tehlike gösteren bir hastalık ortaya çıktığında, tedbir almakla yükümlü olan Devletin ve karar vericilerin, toplumsal düzeni bozmayacak ve aynı zamanda da toplum sağlığını korumaya elverişli nitelikteki tedbirlere, yaptırımlara başvurması beklenmektedir.
Alınan bu tedbirlerin ise, yine yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere öncesinde bir belirleme yapılmasının güçlüğü karşısında, idarelerce her sıhhi mesele bakımından tedbir mahiyetinde koyulan kurallarda bir birliktelik beklenmemekle birlikte, belirlenen bu kurallara uyulmaması halinde, uygulanması kararlaştırılan idari işlem veya eylem niteliğinde bulunan yaptırımlar (para cezası veya hapis cezası vb. hariç olmak üzere) yönünden bir belirleme ya da hangi hallerde hangi yaptırımın uygulanacağı ve yahut hangi tedbire müteaddit defa uyulmamasında hangi hadden yaptırım uygulanacağının her bir mesele açısından belirlenmesi hususunun da güç olduğu açıktır.
Bu kapsamda, 1593 Sayılı Kanun kapsamında yürütülen bir mücadele kapsamında idare tarafından, koyulan kurallar ve bu kurallara uyulmaması halinde idari işlem niteliğinde bulunan bir karar ile yaptırım uygulanması halinde, genel itibarıyla bu durumun mücadele edilen salgın ve/veya hastalığa özgü tedbirler ve yine bu salgın ve/veya hastalığa özgü yaptırımların nihai karar verici olarak takdir hakkı çerçevesinde belirlendiğinin ve uygun vasıtalarla duyurulduğunun kabulü gerekmekle birlikte; her halde kullanılan takdir yetkisinin hukuka uygun kullanılıp kullanılmadığının idari yargı merciilerinin denetimine tabi olduğu da kuşkusuzdur.
Bu durumda; tüm dünyada salgın halini alması nedeniyle ilan edilen Covid-19 küresel salgını kapsamında, ülkemiz sınırları içinde de çeşitli yöntemlerle mücadele edildiği, bu kapsamda, belirli aralıklarla salgın hakkında bilimsel veri ve görüşler dikkate alınarak mücadele yönteminin değiştirildiği, azaltıldığı veya sıkılaştırıldığı, belirlenen bu tedbirlerin uygun vasıtalarla halka duyurulduğu, en genel tedbirin ise toplumu oluşturan bireylerin, yaşam haklarının korunması maksadıyla olağanüstü durumlarda (küresel salgın gibi) durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabileceği ve bunlar için Anayasanın 15.maddesinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği yolundaki düzenleme karşısında aşı ve aşı kartı uygulaması getirilmesi ve Covid-19 aşısı olmayanların PCR testi yaptırılma zorunluluğuna tabi tutulmaları vücut dokunulmazlığını ihlal eden bir işlem olarak kabulünün mümkün olmadığı gibi yapılan uygulamaların yasal dayanağının bulunmadığından da bahsolunamayacağı açık olup, Covid-19 virüsünün yayılmasının önüne geçilebilmesini teminen tedbirler kapsamında tesis olunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmakla, aksi yöndeki değerlendirme ile dava konusu işlemin iptali yolunda verilen Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, davalı idare vekilince yapılan istinaf başvurusunun kabulüne, başvuruya konu mahkeme kararının kaldırılmasına; davanın reddine, aşağıda dökümü yapılan mahkeme safhasına ait toplam 296,80 TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, istinaf safhasına ait toplam 31,00 TL yargılama gideri ile işbu kararın verildiği tarihte yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı olarak takip edilen davalar için belirlenen 11.000,00 TL vekalet ücretinin davacı tarafından davalı idareye verilmesine; artan tebligat avansının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333. maddesi uyarınca istinaf başvurusunda bulunana iadesine, 2577 Sayılı Kanun’un 45. maddesinin 6. fıkrası gereğince diğer kanun yolları kapalı ve kesin olmak üzere, 08.12.2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY(X)
:
İstinafa konu mahkeme kararı ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, kararın kaldırılmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle aksi yöndeki Dairemiz kararına katılmıyorum.
No Comments