Aksi yöndeki mahkeme kararı bozuldu.
İlk derece mahkemesi iptal gerekçesi
Her ne kadar davacının, odasında staja başlayan M.E.’nin yanında küfürlü dizi izlemek ve cinsel içerikli sorular sormak ve konuşmalar yapmak fiilleri, davalı idarece memurluk sıfatıyla bağdaşmayacak nitelik ve derecede utanç verici hareket olarak nitelendirilmek suretiyle, davacının 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca memuriyetten çıkarılmasına karar verilmiş ise de, davalı idarece ‘eylemin ağırlığına göre cezalandırma’ ilkesine aykırı davranıldığı, ‘orantılılık ilkesine uyulmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Başsavcılık iddianamesinden
Ayrıca, . Cumhuriyet Başsavcılığının. tarihli ve. sayılı İddianamesinde, ‘şüphelinin sırnaşıkça hal alan konuşmalarının şehvet duygusu içerdiği, müştekinin kendi onur ve namusunu ilgilendiren bir konuda şüpheliye iftira etmesi için bir neden bulunmadığı, gerek karakolda alınan ifadesinin, gerekse şikayet dilekçesindeki anlatımlarının tutarlı olduğu gözetilerek,’ denilerek şüphelinin ‘Kamu Görevinin Sağladığı Kolaylıktan Faydalanmak Suretiyle Cinsel Taciz’ kapsamında yargılanmasının talep edildiği göz önünde bulundurularak” gerekçesiyle, davacının 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, anılan Kurul kararının iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bozma gerekçesi
Davacının disiplin cezasına konu eylemleri nedeniyle, müştekinin şikayeti üzerine açılan kamu davasında, … Asliye Ceza Mahkemesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; davacının, kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle müşteki …’ye karşı cinsel taciz suçunu işlediği sabit görülerek, Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesi uyarınca adli para cezası ile cezalandırılmasına ve netice itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın 08/09/2021 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Bu durumda; davacının, Devlet memurluğundan çıkarılması cezasına esas eylemleri ile ilgili olarak yukarıda belirtilen adli yargı kararıyla cinsel taciz suçunun sabit olduğu gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verildiği dikkate alındığında, hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık, İdare Mahkemesinin iptale ilişkin kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONİKİNCİ DAİRE
Esas No: 2021/528
Karar No: 2022/536
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : . Genel Müdürlüğü
VEKİLİ: Av. .
KARŞI TARAF (DAVACI) : .
VEKİLİ: Av. .
İSTEMİN KONUSU:
. Bölge İdare Mahkemesi… İdari Dava Dairesinin. tarih ve E:., K:. sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem:
. Müdürlüğünde takip memuru olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin TRT Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun. tarih ve . sayılı kararının iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti:
… İdare Mahkemesinin. tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; kamu görevlilerinin gerçekleştirdikleri eylemlerin, kamu hizmetlerinin yürütülmesinde meydana getireceği olumsuzlukların ağırlığına göre disiplin cezası verilmesi, diğer bir deyişle cezanın suç ile orantılı olması gerektiği, orantılılığın bir yandan kanunda suç tipi olarak belirlenmiş olan eylem ile buna karşılık verilecek ceza arasında adil bir dengenin olması, benzer hukuksal değerleri korumaya yönelik suçlar için öngörülen cezalar arasında mantıklı bir dengenin olması, diğer yandan ise hukuksal değerlerin hiyerarşik özelliğinin zorunlu bir sonucu olarak farklı hukuksal değerleri koruyan suçlar için öngörülen cezalar arasında bir dengenin olması şeklinde sonuçları bulunduğu, kamu görevlisinin işlediği disiplin suçu karşılığında niteliği itibarıyla suç için öngörülenden daha ağır bir disiplin cezası ile cezalandırılması durumunda ‘eylemin ağırlığına göre cezalandırma’, diğer bir deyişle ‘orantılılık’ ilkesinin ihlal edileceği, dava konusu olayda, her ne kadar davacının, odasında staja başlayan M.E.’nin yanında küfürlü dizi izlemek ve cinsel içerikli sorular sormak ve konuşmalar yapmak fiilleri, davalı idarece memurluk sıfatıyla bağdaşmayacak nitelik ve derecede utanç verici hareket olarak nitelendirilmek suretiyle, davacının 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca memuriyetten çıkarılmasına karar verilmiş ise de, davalı idarece ‘eylemin ağırlığına göre cezalandırma’ ilkesine aykırı davranıldığı, ‘orantılılık ilkesine uyulmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti:
. Bölge İdare Mahkemesi… İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI:
Davacının bulunduğu odada, mevkide ya da koltukta özellikle de mesai saatleri içerisinde Devleti temsilen bulunduğu, sergilemiş olduğu her hal ve harekette bunun bilincinde olmak ve Devlet vakarını, saygınlığını korumakla yükümlü olduğu, hakkında başlatılan soruşturma neticesinde sergilediği eylemlerin hiçbir tereddüte mahal bırakılmayacak şekilde açıkça ortaya konulduğu; İdare Mahkemesince orantılılık ilkesine uyulmadığı gerekçesiyle iptal kararı verilmiş ise de, Karar’da hangi kritere göre değerlendirme ya da oranlama yapıldığına yer verilmediği gibi idari merci yerine geçilerek karar verildiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI:
Soruşturmanın ciddiyetten uzak yürütüldüğü, izlenilen dizinin erotik değil argo ve belden aşağı espriler içerdiği, odasında staj yapan …’nin söz konusu diziden rahatsız olmadığına ilişkin beyanın bulunduğu, aksi durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğu, eyleminin her türlü şüpheden uzak, kesin ve açık ispata dayalı olarak ortaya konulması gerektiği belirtilerek, istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ DÜŞÜNCESİ:
Davacının, Devlet memurluğundan çıkarılması cezasına esas eylemleri ile ilgili olarak adli yargı kararıyla cinsel taciz suçunun sabit olduğu gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verildiği dikkate alındığında, hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık, İdare Mahkemesinin iptale ilişkin kararında hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle, temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
. Müdürlüğünde takip memuru olarak görev yapan davacının, odasında staja başlayan …’nin şikayeti üzerine yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan. tarih ve. nolu soruşturma raporunda “Devlet Memuru Vakarına Yakışmayan Tutum ve Davranışlarda Bulunmak” eyleminden Personel Yönetmeliğinin 96/e maddesi uyarınca uyarma cezası verilmesinin önerildiği, davacı hakkında… Asliye Ceza Mahkemesinin E:. sayılı dosyasında “Kamu Görevinin Sağladığı Kolaylıktan Faydalanmak Suretiyle Cinsel Taciz” suçundan yargılamanın başlaması üzerine, anılan soruşturma raporundaki eksikliklerin giderilmesinin istenildiği, yeniden düzenlenen. tarih ve. sayılı soruşturma raporunda eksikliklerin giderilmemesi üzerine, görevlendirilen başka soruşturmacılar tarafından soruşturma raporu hazırlanmasının istenildiği; bu kapsamda yapılan soruşturma neticesinde düzenlenen. tarih ve. nolu soruşturma raporunda “Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede ve utanç verici hareketlerde bulunmak” fiilinden dolayı 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca “Devlet Memurluğundan Çıkarma” cezası ile cezalandırılmasının teklif edildiği, . tarih ve. sayılı Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla “.’nin kendi şeref ve namusunu ilgilendiren bir konuda .’ya iftira atması için geçerli bir sebep bulunmadığı, .’nin söz konusu şikayetini staj yaptığı birimin değiştirilebileceğini öğrendiği halde ve stajını bırakıp mezuniyetini bir yıl geciktirmek pahasına yaptığı. .’nin, .’nın kendisine yönelik davranışlarında cinsel bir maksadı olduğunun açık olduğunu ve kendisini çok rahatsız ettiğini ifade ettiği, şikayet dilekçesinde tarafımıza ve . Polis Merkezine vermiş olduğu ifadelerindeki beyanlarının birbiriyle uyum gösteren samimi, tutarlı beyanlar olduğu ve herhangi bir tereddüde mahal bırakmadığı, tanık anlatımlarının .’nin beyanındaki olay akışı ile tutarlı olduğu, yine Whatsapp grubundaki yazışmaların beyanına uygun olarak olayların yaşandığı ana delil niteliği taşıdığı, .’nin odadayken .’nın küfür içerikli bir diziyi izlediği iddiasının hem tanık beyanlarıyla hem de Bilgi Teknolojileri Dairesi Başkanlığı raporuyla ortaya konulduğu anlaşıldığından,
Ayrıca, . Cumhuriyet Başsavcılığının. tarihli ve. sayılı İddianamesinde, ‘şüphelinin sırnaşıkça hal alan konuşmalarının şehvet duygusu içerdiği, müştekinin kendi onur ve namusunu ilgilendiren bir konuda şüpheliye iftira etmesi için bir neden bulunmadığı, gerek karakolda alınan ifadesinin, gerekse şikayet dilekçesindeki anlatımlarının tutarlı olduğu gözetilerek,’ denilerek şüphelinin ‘Kamu Görevinin Sağladığı Kolaylıktan Faydalanmak Suretiyle Cinsel Taciz’ kapsamında yargılanmasının talep edildiği göz önünde bulundurularak” gerekçesiyle, davacının 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, anılan Kurul kararının iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendinde, “memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” fiilinin, Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmesini gerektirdiği hükme bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davacının disiplin cezasına konu eylemleri nedeniyle, müştekinin şikayeti üzerine açılan kamu davasında, … Asliye Ceza Mahkemesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; davacının, kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle müşteki …’ye karşı cinsel taciz suçunu işlediği sabit görülerek, Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesi uyarınca adli para cezası ile cezalandırılmasına ve netice itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın 08/09/2021 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Bu durumda; davacının, Devlet memurluğundan çıkarılması cezasına esas eylemleri ile ilgili olarak yukarıda belirtilen adli yargı kararıyla cinsel taciz suçunun sabit olduğu gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verildiği dikkate alındığında, hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık, İdare Mahkemesinin iptale ilişkin kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Bu itibarla, dava konusu işlemin iptali yönündeki karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne,
2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu . Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın . Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 16/02/2022 tarihinde, kesin olarak, oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Dava, . Müdürlüğünde takip memuru olarak olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendi uyarınca Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin TRT Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun . tarih ve . sayılı kararının iptali istemiyle açılmıştır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (g) alt bendinde; “Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” fiili, Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller arasında sayılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin iki boyutu bulunmaktadır. Buna göre ilk boyut, bir suç isnadında bulunulmasından ceza yargılamasının sonuçlanmasına kadar geçen süreci güvence altına almaktadır. İkinci unsur ise mahkümiyet hükmüyle sonuçlanmayan ceza yargılamalarıyla bağlantılı müteakip yargılamalar bağlamında kişinin masumiyetine saygı gösterilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Ceza yargılamasının devam ettiği sürece ilişkin ilk unsurun kapsamı sadece ceza yargılamalarının adilliğini temin etmek adına usule ilişkin bir güvence olmakla sınırlı değildir. Bu ilke daha geniş kapsamlı olup hiçbir devlet temsilcisinin kişinin suçluluğu bir mahkeme tarafından tespit edilmeden o kişinin suçlu olduğuna ilişkin bir ifadede bulunmamasını gerektirir. Masumiyet karinesi yalnızca ceza yargılamaları bağlamında değil ceza yargılamaları ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer davalarda ya da disiplin incelemelerinde de ihlal edilebilecek niteliktedir. Bu bağlamda, masumiyet karinesinin korunmasına ilişkin ikinci boyut ceza yargılamaları mahkümiyetten başka bir şekilde sonlandığı zaman devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda suç ile ilgili olarak kişinin masumiyetine ilişkin şüphe duyulmamasını gerektirir (Kemal Coşkun/Türkiye, B. No. 45028/07, 28/3/2017, §§ 41, 43).
AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının disiplin yetkisini haiz makamların ceza yargılaması kapsamında kendisine suç isnat edilen ve eylemi usule uygun bir şekilde tespit edilen bir kamu görevlisine yaptırım uygulamasını engellemek gibi bir amacı veya etkisi bulunmadığına kanaat getirmiştir. AİHM, Sözleşme’nin, herhangi bir eylem nedeniyle hem ceza hem de disiplin yargılamalarının başlatılmasına veya söz konusu iki yargılama türünün eş zamanlı olarak yürütülmesine halel getirmediğine vurgu yaparak cezai sorumluluğun kaldırılması halinde bile daha hafif bir ispat külfeti temelinde aynı olaylardan doğan hukuki veya diğer sorumlulukların tesis edilmesine halel getirilmediğine işaret etmektedir. Ancak nihai bir cezai hüküm olmaksızın disiplin yargılaması kapsamında, iddiaya konu hareketi nedeniyle başvurana cezai sorumluluk yükleyen bir ifadenin bulunması halinde 6. maddenin ikinci fıkrası kapsamına giren bir mesele söz konusu olacaktır (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 51).
2709 sayılı TC Anayasa’sının “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” kuralına, 38. maddesinin dördüncü fıkrasında; “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” kuralına yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin Emre cenik Başvurusu (Başvuru No: 2015/19678) kararında; “Masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile “adil yargılanma” hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye “adil yargılanma” ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dahil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/04/2017, § 27).
Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
Bu çerçevede masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkümiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle mahkümiyete dönüşen kişiler açısından ise artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında beraat kararı verilen durumlarda ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü ve Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle suçlu sayılamaz (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 61).
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, mahkümiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi halinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkümiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir (Kürşat Eyol, §§ 28, 29)
Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği karara uygun hareket etmelidir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 39).
Buna göre kamu otoritelerince suçluluğu hükmen sabit olmamış (hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunmayan) kişiye “suçlu” muamelesi yapılamaz. Diğer bir ifadeyle suç isnadına bağlı yargılamalarda mahkumiyet dışındaki diğer tüm sonuçlarda masumiyet karinesi varlığını sürdürür ve kamu otoritelerinin buna saygı duyulmadığını gösteren bir tutum takınmaktan uzak durmaları beklenir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının bir mahkumiyet kararı olmadığı tartışmasızdır. Dolayısıyla ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkümiyet kararına dayanılmak suretiyle kişinin masumiyetine gölge düşürecek, onun masumiyetinden kuşku duyulmasına neden olacak şekilde özensiz davranışlardan kaçınılmalıdır.
Bununla birlikte idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Ramazan Tosun, § 63; Hüseyin Şahin, § 40). Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak, B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36).
Öte yandan, ceza muhakemesi sonucunda isnat edilen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması dışında ceza mahkemesi hükmü, idare makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi, aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Kürşat Eyol, § 30).”
Başvuruya konu … fiiler, 5237 sayılı Kanun’da suç olarak düzenlenmiş fiillerdir. Somut olayda derece mahkemesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına atıfla başvurucuya … suçlamasının yöneltildiğini ve yargılama sonucunda başvurucunun … suçunu işlediğinin sabit bulunduğunu belirtmiştir. Derece mahkemesinin, başvurucunun … eylemini gerçekleştirdiğinin sabit olduğunu ifade etmiş olması, disiplin alanının sınırlarını aşarak ceza hukuku alanına taşan bir değerlendirme mahiyetindedir. Mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına atıfla yapılan bu değerlendirme, başvurucunun mahkumiyetle neticelenmemiş fiili yönünden ona “suçlu” muamelesi yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu kapsamda derece mahkemesinin kullandığı dil başvurucunun masumiyetine gölge düşürücü nitelikte olup hakkındaki yargılamanın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile neticelenmiş olmasını anlamsız hale getirmiştir. Gerekçeli kararda yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir” gerekçesiyle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında hüküm altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının disiplin cezasına konu eylemleri nedeniyle, müştekinin şikayeti üzerine açılan kamu davasında; … Asliye Ceza Mahkemesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle müşteki …’ye karşı cinsel taciz suçunu işlediği sabit görülerek, Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesi uyarınca adli para cezası ile cezalandırılması gerektiği sonucuna varılmakla birlikte, davacı hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Disiplin yönünden ise ceza davasına konu olan aynı eyleminden dolayı yapılan idari soruşturma sonucunda, fiilin sabit olduğundan bahisle 657 sayılı Kanunun 125 nci maddesinin E/g fıkrası uyarınca “Devlet Memurluğundan Çıkarma” cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Yukarıda sözü edilen, Anayasa Mahkemesi kararı ışığında; disiplin cezasına konu olan eylemin, aynı zamanda Türk Ceza Kanununa göre de suç olması halinde ceza davasında verilecek kararın disiplin cezasını etkileyeceği açık olup, ceza yargılaması sonucunda verilen; “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararının masumiyet karinesi kapsamında olmasına karşın disiplin hukukuna göre fiilin sabit olduğu sonucuna ulaşılarak disiplin cezası ile cezalandırılmasının, masumiyet karinesinin ihlali sonucunu doğurduğu açıktır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile dava konusu işlemin iptali yolundaki idare mahkemesi kararının belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.
No Comments