Geçen hafta vizyona giren Bandırma Füze Kulübü filminde belediye başkanı rolünde oynayan Altan Erkekli’yle Bozok Kısa Film Festivali’nde karşılaştık. Kendisi de Yozgatlı olan Erkekli, memleketine gelmişken köyünü de ziyaret etti. Tiyatroyla sanat hayatına başlayan usta oyuncu, Vizontele’yle büyük kitlelerin karşısına çıkmıştı. Şimdi her iki sanat dalını da ustalıkla icra eden sanatçıyla hem en son rol aldığı Bandırma Füze Kulübü filmini hem de sanat hayatını konuştuk. Bandırma Füze Kulübü’nde oynarken neler hissettiğini sorduğumda, bu ülkenin hainlerine karşı binlerce isyan yaşadığını ifade etti.
– Bandırma Füze Kulübü filminde belediye başkanı rolünde seyrettik sizi. Biraz filmden ve oradaki rolünüzden bahsedebilir misiniz?
Her siyasi gibi filmdeki belediye başkanı da genel çoğunluğun isteği doğrultusunda hareket etmek zorunda kalan biri. Fakat yürekli bir hava albayının ‘Bu gençlere destek olalım’ demesiyle o gençlerin hayalini gerçekleştirmesi adına o da yüreğini koyuyor. Fakat işin türlü şekilde engellenmesiyle pes ediyor. O değerli çocukların projesi gerçekleşmeden, onların bütün inancı ülke içinde kırılıyor. Amerikalılar tarafından projeleri kaçırılıp, gökyüzüne gönderilen ilk füzede emeği olan iki gencimizin hikayesi bu film. Çok değerli çok ibret verici bir hikaye. Bütün ülkenin genç yüreklerine bu filmin seyrettirilmesi lazım. Çok değerli beyinlerimizin bu ülke için neler yapabileceği gerçeğini, bir kez daha moral motivasyon olarak onlara verebiliriz.
– Gerçek bir hayat hikayesinden alınmış bu filmde oynarken, o gençlerin engellenişine şahit olurken neler hissettiniz?
Bu ülkenin hainlerine karşı binlerce isyanımı yaşadım orada. Hala da bu ülkenin bütün değerlerini engellemeye çalışanlar var. Onları binlerce lanetledim. Gençlerin önünü açmamız şart. Bu ülkenin genç yüreklerine o cesareti, o önemi vermemiz gerekiyor.
HER ÇOCUĞA ODA YAPACAKTIM
– Çok iyi yapımlarda oynayarak sanat hayatına önemli izler bıraktınız. Oysa bir röportajınızda ‘hayalim oyuncu olmak değildi’ demiştiniz. Pişman mısınız?
Pişman değilim tabii ki. Çocukluk hayalim İnşaat mühendisi olmaktı. Çünkü ilkokuldan beri yatılı okullarda okudum ve 58 metrekare evde yaşayan biri olarak arkadaşlarımdan duyduğum ‘odası olan çocuk’ hayaliyle büyüdüm. Büyüyünce inşaat mühendisi olacak ve bütün çocuklara oda dağıtacaktım. Çok idealist ve çocukça bir düşünceydi. Sonuçta inşaat mühendisleri evler yapıp dağıtmıyor. Rahmetli annemden gelen genetik özellik herhalde, bir meddah tavrıyla hayatın içinde estanteneler yakalama yeteneğimi bir lise öğretmenim fark edince, beni tiyatrocu olmaya ikna etti.
TİCARİ FİLMLER FARKLI DEĞERLENDİRİLİR
– Tiyatrodan da sinemaya geçişiniz oldu. Peki günümüz sinemasını nasıl buluyorsunuz?
Çağın teknolojisine ayak uydurmak, değişen insan ilişkilerine farklı açılardan bakılmasına ayak uydurmak adına çeşitli mecralarda farklı teknolojilerle filmler çevriliyor, farklı konular ele alınıyor. Hepsini bilmek, izlemek mümkün değil. Ticari filmler farklı değerlendirilebilir. Meramı olan, derdi olan, dünyaya ait bir düşünceyle yola çıkan filmlerin değerlendirilmesi elbette ki hem seyirci hem bizler tarafından farklı ele alınır.
SANATTA DUYGU ALIŞVERİŞİ VARDIR
– Tiyatro alanı biraz zayıfladı sanki. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bunun çeşitli nedenleri var. Tiyatro salonlarının artık yetersiz teknolojiyle seyircinin karşısına çıkma zorunluluğu, salonların kira yüksekliği, kadro oluşturmakta tiyatroların ekonomik olarak zorluğu bunların başında geliyor. Tiyatro desteklenilmesi gereken bir sanat kurumu. İnsanların savaşsız, sömürüsüz, sevgi dolu bir dünyada yaşaması için sanatın desteklenmesi gerekiyor. Siz istediğiniz kadar konferanslar yapın, bilboardları süsleyin, bir sinema filmi veya bir tiyatro oyunu o anlatacağınız her şeyin ötesinde güftelerle konuşur. Çünkü duygu alışverişi vardır orada.
Sevda Dursun
No Comments